Yıllar yıllar önce Grimm Kardeşler bir masal yazmış. Sahiplerinin kendilerine pek de iyi davranmadığı bir eşek, bir köpek, bir kedi ve bir de horoz varmış. Masal bu ya, müzisyen olma hayaliyle evlerinden kaçıp Bremen’e doğru yola koyulmuş bu dört kafadar. Bremen’de geçirdiğim birkaç gün öyle masalsı ve güzeldi ki bu minik şehrin dilden dile anlatılan bir masala konu olmasına da iyi kalpli dört arkadaşın hayallerini süslemesine de pek hak verdim. Gelin size Bremen Gezi Rehberi yazımda bu tatlı şehrin bana yaşattığı masalı anlatayım biraz.
Almanya’da Weser Nehri kıyısına kurulmuş bir liman ve sanayi şehri Bremen. İlk yerleşim 8. yüzyılda gerçekleşmiş. Sivri çatılı evleri, sokakları, tarihi binaları ve özellikle Schnoor’a hakim olan Ortaçağ kasabası havasıyla kesinlikle bir masalın içinde gezinme hissi yaratan bir yer Bremen. Sizin de aklınıza bu güzel Avrupa şehri düştüyse minik minik notlarla Bremen’i keşfetmeye başlayabiliriz.
Bremen Üzerine Kısa Bilgiler – Bremen Gezi Rehberi
- Bremen’e İstanbul’dan yaklaşık 3,5 saatlik bir uçuşla gidebilirsiniz. Eğer Berlin üzerinden gitmek gibi bir niyetiniz varsa Berlin’den Bremen’e aşağı yukarı 3 saatlik bir tren yolculuğu yapmanız gerekiyor. Bizim gidiş şeklimiz de buydu ve trenler son derece konforlu, yol boyu manzaralar muhteşemdi. Omio sitesinden tren bileti satın alabilirsiniz. Bu noktada eklemek istediğim önemli bir not var; Almanya’da tren seferlerinin neredeyse hepsinde rötar yaşanıyor. Ancak aktarmalı treni kaçırmak vb. durumlarda da son derece çözüm odaklılar. Yine de aklınızda bulunsun bu hafif can sıkıcı detay.
- Hangi mevsimde gidelim derseniz zevkinize kalmış diye cevap vermem gerekir. Çünkü ilkbahar ve yaz boyunca eminim o uçsuz bucaksız Bremen parkları yemyeşildir. Ama Noel’de şahane Noel pazarları kurulduğunu ve ortalığın ışıl ışıl olduğunu da biliyorum. Hele bir de kar varsa kim bilir nasıl olur! Bizim gitmek için tercih ettiğimiz Kasım ayında ise tam bir sonbahar görsel şöleni vardı. Özetle, bu sorunun cevabını biraz da soğukla olan ilişkiniz belirleyecek çünkü Kasım ayı bile çok soğuk ve yağmurluydu.
- Ana dil Almanca, para birimi ise Euro. Ana dil konusuna çok takılmayın, İngilizce ve hatta Türkçe yaygın olarak duyabileceğiniz/kullanabileceğiniz diller.
- Şehir içinde ulaşım çok rahat. Tramvay ve otobüs seferleri hem çok sık hem de her yere gidiyorlar. Bunun yanında yürümesi de son derece keyifli ve rahat bir şehir. 2 tam gün ayırdık ve hiç toplu taşıma kullanmadık. Yanınıza rahat bir ayakkabı alın ve her köşesini yürüyün derim.
- Konaklama için Bremen’de seçenek bol. Biz Adagio’da kaldık. Tam tren garının karşısında, çok hareketli bir noktada olmasına rağmen gürültüsüz, sade ve gayet rahattı. Buradan bakabilirsiniz.
Bremen’de Gezilecek / Görülecek Yerler
Ben sizin için bir gezilecek yerler listesi hazırladım ama aslında Bremen’de turistik bölgeleri rahat gezebilmeniz için çok pratik ve tatlı bir şey yapmışlar. Cadde ve sokaklarda sizi mutlaka görmeniz gereken yerlere götüren bir hat şeklinde çakılmış pirinç çiviler var. Hansel ve Gretel’in ormana bıraktığı ekmek parçaları gibi siz de kaybolmadan yolunuzu bu çivilerle bulabilirsiniz. Konu yine bir şekilde masallara bağlandı 🙂
Belediye Sarayı ve Bremen Mızıkacıları Heykeli
Muhteşem tarihi binaların bulunduğu Marktplatz’a geldiğinizde ilk dikkatinizi çekecek yapılardan birisi Belediye Sarayı. Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan yapı Gotik mimarinin önemli örneklerinden biri. Gün içinde 7,5 Euro karşılığında içini de gezebiliyorsunuz ama bir de gece ışıklandırılmış haliyle görün derim. Kesinlikle çok etkileyici.
Bremen Mızıkacıları Heykeli de hemen binanın yanında. Öyle devasa bir heykel beklemeyin. Kendi küçük ama simgesel değeri büyük. Bir de heykeldeki eşeğin iki ön ayağını tutup dilek dileme ritüeli var; şans getirdiği söyleniyor. Eh, denemesi bedava, yazılsın listeye bu da.
Roland Heykeli
Roland, Roma İmparatorluğu döneminde birçok savaş kazanmış cesur bir savaşçı. 1404’de yapılan heykel, Almanya’da bulunan çok sayıda şövalye Roland heykellerinin en eskisi olduğundan Unesco Dünya Mirasları listesinde yer alıyor. Bir efsaneye göre Roland elinde kılıcıyla orada nöbet tuttuğu sürece Bremen özgür kalacak. Yanından geçerken bu cesur şövalyeye selam vermeyi unutmayın.
St. Petri Katedrali
Marktplatz’da şövalye Roland’a sırtınızı verip biraz ilerlediğinizde hatta ilerlemeden bile göreceğiniz görkemli ve nefes kesici yapı St. Petri Dom. 800’lerin başında inşa edilmiş ancak yaklaşık 1000 yıl sonra restore edilerek bugünkü halini almış. İçindeki vitrayları, tavan detaylarıyla en az dışarıdan göründüğü kadar görkemli ve güzel. Giriş ücretsiz. Ancak kulesine çıkıp Bremen’e bir de 90 metre yükseklikten bakayım derseniz kişi başı 4 Euro ücreti var. Yalnız kuleye tırmandığınızda manzarayı -güvenlik sebebiyle- tellerin arasından izleyebiliyorsunuz. Yine de kesinlikle görülmeye değer.
Böttcher Caddesi
Burası Bremen’de gezilecek yerler arasında en çok fotoğraflanan noktalarından birisi. Çünkü hem bölgenin en dar sokağı hem de kırmızı tuğlalı yapıları, heykelleri, minik dükkanları ile kendinizi bir anda Orta Çağ’a ışınlanmış gibi hissedebileceğiniz bir yer. Weser Nehri manzaralı bir yürüyüş sonrasında 1-2 dakika içinde ulaşabileceğiniz gibi Marktplatz’dan da aynı sürede gidebilirsiniz.
Vitraylı pencereleri, çatısındaki onlarca minik çan bulunan Glockenspiel Evini, altın rengi büyük plakayı ve heykelleri atlamamak için yavaş yavaş yürümenizde fayda var çünkü sokağın her detayı çok güzel. Hediyelikçilerden bu bölgeye özgü bir şeyler almayı, bir bira molası vermeyi ve yol üzerindeki şekerciye uğramayı da unutmayın.
Schnoor
Yazımın başından beri dilime/elime dolanan Orta Çağ masalı sözü aslında burayı anlatıyor. Schnoor minicik bir yer, bir uçtan bir uca gezmesi pek kolay ama içinden çıkmak istemeyeceğiniz bir kasaba. Özenle korunmuş evleri, minicik sokakları, kafeleri ve küçük dükkanları ile koca bir günü bile geçirseniz sıkılmayacağınız bir yer. Burası için daha spesifik bir tavsiye isterseniz Beck’s in’n Schnoor’da yerel bira içip bir şeyler atıştırabilirsiniz, Aioli’de tatlı bir akşam yemeği yiyebilirsiniz, minik fırınların tatlılarını deneyip ufak dükkanlardan hediyelik satın alabilirsiniz. Bol miktarda fotoğraf çekmek isteyeceğinizden bahsetmeme ise hiç gerek yok bence.
Hauptbahnhof
Burası Bremen’in merkez garı. Treni kullansanız da kullanmasanız da yolunuz önünden mutlaka geçecek ve güzelliği karşısında eminim durup bakma ihtiyacı hissedeceksiniz. İçerisinde bir sürü minik yeme-içme dükkanı var. Burayla hiç işiniz olmasa bile girip bir dolaşın, içini görün, çıkmadan önce bir de brezel alın derim. (Pretzele burada brezel deniyor. Tıpkı bizdeki simit-gevrek durumu gibi sanırım.)
Wallanlagen Park
Wallanlagen, hem nehrin yanında bulunmasıyla hem de içindeki tarihi yel değirmeni ile tam bir keyifli zaman geçirme noktası. Sonbahar renklerine bürünmüş hali nefisti ama her mevsimde muhteşem görünecek ağaçlarla dolu olduğu için ne zaman giderseniz gidin burayı listeye mutlaka ekleyin.
Weserburg Museum Of Modern Art
Weser Nehri içindeki adacık kısımda yer alan bu modern sanat mekanı farklı ülkelerden çağdaş sanatçıların eserlerine yer veriyor. Bremen’de müze gezmek isteyenlere konumuyla da güzel bir seçenek olur. Gitmeden önce web sitesinden güncel sergilere de bakabilirsiniz.
Bürgerpark
Bremen’de zamanı bol olanlara uçsuz bucaksız, şahane bir park önerim var. Bürgerpark içinde çok güzel yürüyüş parkurları, göletler, nehirler ve mini golf sahası var. Tekne turu imkanı da mevcut. Tamamını bir kerede gezmek pek mümkün görünmese de en azından bir bankta oturup o uçsuz bucaksız yeşilliği izlemenizi tavsiye ederim. Ayrıca sandviçinizi kapıp gelebileceğiniz huzurlu bir kahvaltı mekanı da olabilir.
Nelson Mandela Park
Şehrin güzel parklarından birisi daha. Bürgerpark’ın hemen yanında. İçinde bir de dev fil heykeli var. Tam fotoğraf çekip Filgezi ekibiyle paylaşmalık! Yalnız burasıyla ilgili önemli bir notum var; akşam saatlerinden itibaren pek güvenli bir ortam olmadığı söyleniyor. Mutlaka aklınızda bulunsun.
Bu arada, Bremen seyahatinizi Berlin ile birleştirmek gibi bir ihtimaliniz varsa şuraya dopdolu bir Berlin Gezi Notları yazısı bırakıyorum.
Bremen’de Yeme-İçme Mekanları
Marktplatz
Yazının başından beri defalarca ismini okuduğunuz bu meydan aynı zamanda yeme-içme stantlarının kurulduğu bir alan. Hatta Noel pazarı da burada kuruluyor. Çorbadan sosise, hamburgerden tatlıya bir sürü şeyi bulabileceğiniz ve etrafınızdaki tarihi binaları izleyerek yiyip içebileceğiniz çok güzel bir alan.
Manufactum
Burayı kaydederken yanına “birkaç saat ayırmalıyım” notu ekleyin lütfen. Nefis bir stollen yedim, harika bir kahve içtim ve daha bir sürü şey de vardı menüsünde. Ancak buranın olayı bununla bitmiyor; çok değişik ve özel tasarım ürünler bulabileceğiniz, leziz peynirler satın alabileceğiniz, niş parfümlerden kırtasiyeye, çikolatalardan ev eşyalarına kadar bir sürü şey arasında kendinizi kaybedebileceğiniz bir yer.
Beck’s in’n Schnoor
Beck’s birasını memleketinde, neredeyse fabrikadan çıktığı gibi içebileceğiniz bu tatlı Alman restoranında çok leziz yemek seçenekleri de var. Özellikle akşamları loş aydınlatması ile hem içi hem de pencerelerden dışarıyı izlemesi çok keyifli.
Espresso House
İsveç kökenli bir zincir kahve markası. Yalnız Obernstrasse üzerindeki şubesi tam Bremen’de mutlu olmalık bir yer olmuş. Dışarıyı izleyebileceğiniz dev pencereleri ve buraya tekrar gelme sebebiniz olabilecek güzellikle tarçınlı çörekleri var. İyi bir kahve noktası olarak eklensin listelere.
Spot Cafe
Parkallee’de bulunan Spot çok dingin bir kahve/kahvaltı köşesi. Bu bölge oldukça sakin olduğundan dışında da içinde de oturması pek keyifli. Günlük değişen tatlıları, granola ve ekmek üstü seçenekleri ile bunlara eşlik eden lezzetli kahve çeşitleri var.
Minkens
Konumu süper; eski binalarla çepeçevre bir meydanda. Uzun uzun keyif yapabileceğiniz bir kafe.
Flammkuchen und Baguettes
Yürürken ya da ayak üstü atıştırmalık leziz şeyler bulabileceğiniz, çok merkezi bir yemek köşesi. Özellikle flammkuchen (bizim lahmacunun benzeri) ile çok meşhurlar.
Konditorei Cafe im Schnoor
Schnoor’un şirin sokaklarından birisinde alabildiğine tatlılar ve pastalarla dolu, tam yoldan çıkmalık bir kafe. Oturmasanız bile yürürken yemek için kurabiyelerine mutlaka bakın.
Aioli
Burası Schnoor içinde, rezervasyonsuz yer bulmanın zor olduğu güzel bir tapas bar. Çevredeki diğer mekanlara göre daha farklı bir menü ve bira seçkisi bulabilirsiniz.
Ayrıca Bremen’e gittiğinizde hemen fark edeceğiniz üzere fazlasıyla kebap/döner/köfte yapan mekan çıkacak karşınıza. Alıştığımız mutfaktan ayrılmayalım ya da bir de buradaki versiyonu deneyelim derseniz buralar da yeme-içme konusunda bolca alternatif yaratır.
Karşınıza çokça çıkacak bir diğer şey de körili sosisler. Ekmekle ya da bir tabakta sadece sosu ve körisiyle servis edilen sosisler aniden acıkınca ciddi bir hayat kurtarıcı oluyor. Denk geldiğinizde kapıverin bir tane.
Bremen notlarımın sonuna geldik. Buraya dair yazmakla bitiremeyeceğim kadar çok imge var zihnimde. Işığı, sesleri, renkleri… Bremen Gezilecek Yerler Rehberi yetmez hepsini anlatmaya. En iyisi, yolunuz düştüğünde bu güzel şehri siz de kendi keyfinize göre deneyimleyin, kendi masalınızı yazın.
Parklarında keyif yapmadan, nehir kenarında sosisli yemeden, cebinizi şekerlemelerle doldurup sokaklarını yürümeden dönmeyin sakın.
Yepyeni rotalarda buluşmak dileğiyle.
Sevgilerimle
Farah Samuray